“BEN yaşanmış her
şeyi seviyorum. Birileri tarafından yaşanmış, paylaşılmış her şeyi seviyorum.
Düşünülenin aksine, ben tarih sevmiyorum, geleneği seviyorum. Tarih ölür,
gelenek yaşar.”
Bu cümlelerle gelenek ve değerlerimize bağlılığın önemine vurgu yapan, Anadolu Rock müziğinin öncülerinden, şahsına münhasır üslûbuyla sevdiğimiz bir koca adam, Barış Manço…
21 yıl oldu aramızdan
ayrılalı. Bir Ocak akşamı, tıpkı program sonunda yapmış olduğu “81300” numaralı
posta kutusu hatırlatması gibi, hayatının son kapanış anonsunu yaparak vedâ
etti sevenlerine.
***
2 Ocak 1943 yılında,
İstanbul’da doğmuştu. Doğduğu yıl itibarıyla İkinci Dünya Savaşı devam etmekte
olduğundan, “Barış” ismi verilmişti.
Türkiye’de “Barış”
ismini alan ilk kişi olduğu, söylenenler arasındadır.
Barış Manço, ilk müzik
derslerini, Türk sanat müziği solisti olan annesi Rikkat Uyanık’tan aldı.
Sahnelerle tanışması, Galatasaray Lisesi sıralarında, 1958’li yıllarda…
Liseden sonra,
Belçika’daki Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam etti. Dönüşünde uzun
saçları, sakalıyla birleşmiş uzun bıyıkları, iri yüzükleri ve gösterişli
otantik kıyafetleri ile çıktı Türkiye’nin karşısına.
Moğollar, Kurtalan
Ekpres gibi gruplarla birlikte müzik yapan sanatçı, aynı zamanda “Baris Mancho”
ismiyle İngilizce albüm çıkararak Anodolu Rock müziğini Avrupa’da
duyurdu.
1965 yılında, Paris’in
meşhur Olympia Müzikholü’nde sahneye çıkarak Türkiye adına ilklerden birini
gerçekleştirmişti.
***
Bu kısa özetten sonra,
gerek şarkıları, gerek kişiliği ve beline taktığı aynalı kemeriyle anımsadığım
Barış ağabeye dair değinmeye çalışacağım…
“Barış Manço”
denildiğinde… “O şarkı söyler, dünyayı gezer, çocuk programları yapar”
cümleleri ilk sıraları paylaşır. Bu cümleler bir çırpıda söyleniverir gibi
görülse de, öyle kolay değildir “Türkiye’nin Barış Abisi” olmak ve gönüllere
girip tebessümle yâd edilebilmek...
Barış Manço, ismini 80
ve 90 kuşağı çocuklarının kalbine “Barış Abi’’ olarak işledi. O yıllarda
ekranlarda “7’den 77’ye” isimli programıyla Pazar sabahları bütün samîmiyetiyle
evlerimize konuk oldu. Sanki evden biri edâsıyla kameraya yaklaşıp, “Şimdi,
Adam Olacak Çocuk zamanı!” diyerek sözü çocuklara bıraktığı anda, ekran başında
yerimi aldığımı hatırlıyorum.
Bir gün Barış abiden 10
puan alabilmek ve konuşabilmek için o programa katılma hayâlim bile vardı...
Programı izlerken, onun
çocukları birer birey olarak ciddiye alması, çocukların düşüncelerini
paylaşabilmesi hoşuma giderdi.
“A de bakim, şimdi bi de
Y” ile başlar, sonunda “I” harfini de söyletip “Oku bakim!” diyerek çocuklara
harfleri birleştirmeyi öğretti. O sırada belki de sadece harfleri değil,
çocuklara bir arada olmayı öğretti.
Hani şimdilerde “Hayvanları
çocuklarımıza sevdirelim” diyoruz ya, çocukların Barış abisi, herkesin
diline dolanan “Arkadaşım Eşşek’’ şarkısıyla bunu yapabilmişti kolayca.
Şarkıda sadece hayvan
sevgisi değildi işlenen, şimdi hepimizin zaman zaman özlemle andığı
köylerimizdeki yaşanmışlıklar da vardı. Fırçası özlem, imzası sevgi olan büyük
bir resim vardı...
***
Barış Manço’nun
programında ikinci baharını yaşayan Sakız Hanımlar, Mahur Beyler de vardı.
Sakız Hanım tarifi, tıpkı benim babaannemi tarif eder gibiydi. Bembeyaz teni,
bembeyaz saçıyla ahşap evde otururdu. Pamuk gibi elleriyle nakış işlerdi, ben
de büyük bir merakla izlerdim… O, nakış işlerken bana geçmişe dair anılarını
anlatırdı.
“Gülpembe” şarkısını,
ölen babaannesinin ardından yaptığını öğrendiğimde daha da çok sevdim. Zira
Gülpembe, benim babaannem için de gelsindi o zaman…
***
“Çok gezen mi bilir, çok
okuyan mı?” sorusuna, yapmış olduğu gezi programı sırasında “Gezerken
okuyan bilir” cümlesiyle nokta koymuştur Barış abi.
“Dönence Dünya Turu”
programı ile dönem itibarıyla dünyanın ve “Dere Tepe Türkiye” ile de ülkemizin
birçok köşesine götürdü bizleri. Gezerken, oralardaki insanlara yaklaşımındaki
içtenliği ve kaynaşarak kendini sevdirmesi de “Barış abi” isminin bilinmesinin
nedenlerinden sadece biri.
Televizyonda tek kanalın
olduğu dönemde, dünyaya açılan pencere niteliğinde bu belgesel tadındaki
programla, dünyanın farklı yerlerinde yaşıyor olsak da hikâyelerin birbirine
benzediğini gördük ekranlarda. Benzer acıların ve benzer mutlulukların olduğunu
öğrendik...
Bu geziler nedeniyle “en
fazla dolaşan Türk vatandaşı” unvanına sahip olduğu bilinmekte…
***
“Daha çatal bıçak icat
edilmeden” sözleriyle başlayan nasip kısmet kavgalarından bahsederken, sanki
bugünlere de atıf yapmış.
Bu yazıyı yazdığım
sırada, 7 askerimizi henüz şehit vermiştik; belki son günlerde
dillerinde, “Kışlalara erdi bahar/ Tezkereye birkaç gün var” şarkısı
vardı...
Ortaya konan tencerenin
boş mu, dolu mu olduğuna bakmadan “Halil İbrahim sofrası” etrafında toplanmak
varken, sofraya bırakın kendimizi, kaşıklarımızı bile sığdıramaz olduk.
***
Konuyu dağıtmadan yazmak
istiyorum ama Barış Manço’nun şarkıları ile vurgu yaptığı konular, üzerine
birkaç kelâm edilmeden geçilesi değil.
Barış Manço, Türk
milletinin kültürünü, değerlerini, inançlarını bir bütün olarak ele alıp nakış
nakış işlediği eserleriyle kültür aktarımı gerçekleştirmiştir.
Japonya’dan Avrupa’ya
milyonlarca insana ulaşarak, gelenekten geleceğe bir köprü vazîfesi görmüştür.
Aynı zamanda evrensel yaklaşımıyla zihinlerde yer edinmiştir.
“Ben taraf olmadım. Ya
da taraf olduysam, sadece insanın tarafında oldum” diyen bir gönülle,
tüm dünyanın saygısını kazanarak “barış elçisi” oldu.
Barış Abi, adam olacak çocukların büyüdü! Adam olanlar, yaşlarına yaş ekledi, “Ben bilirim” dedin ama bu sefer bilemedin. Zira sen “Unutmak kolay” de biz seni “Unutmadık, unutamadık” Barış Abi!
https://www.milliyet.com.tr/40-yilda-bir-gelir-baris-gibisi-molatik-6842/?Sayfa=5
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder