GOOGLE’YE sordum: “Sosyal
medya nedir?”
Aldığım cevap: “Kullanıcılar tarafından
oluşturulan bilginin anlık ve çift taraflı olarak paylaşılmasını ve
ulaşılmasını sağlayan yeni bir medya biçimi…”
Evet, tam olarak bu! Düşünmeye, kitap veya ansiklopedileri arayıp taramaya gerek yok. Siz yazın, istediğiniz bilgi anlık olarak karşınıza geliversin. Oldukça kolay görünüyor, değil mi?
Günde kaç kez akıllı telefonlarımıza baktığımızı
bilemem. Ola ki, yeni bir mesaj, e-posta gelmiştir… Gelmemişse yüzümüzün
düştüğü zamanlar da olmuyor değil.
Gittiğimiz yeri, etkinliği, aldığımız elbiseyi, yiyip
içtiğimizi hemen fotoğraflayalım ya da video çekelim ve en yakın sosyal medya
plâtformuna ekleyelim “Oradaydım” ya da “Benim yemek masam daha güzel” gibi
cümlelerin altını doldurmak adına…
Mesele, araç olarak “sosyal medya” dediğimiz şeyi
kullanarak görünür olmak. Kimsenin kimseye bir şey demesine gerek yok, “Az
ya da çok, hepimiz biraz bağımlıyız” desek yeri...
Küçüklüğümde her akşam babamın eve getirdiği gazete
kokusunu özlüyorumdur. Oysa şimdi bırakın gazeteyi, gazeteler kendi
sitelerinden bile sınırlı okunuyor. Yakın bir zamanda kâğıt gazeteleri görmek
için müzeler bizi bekler.
Televizyon yerini Youtube, Facebook, Instagram ve
Netflix’e bırakır oldu. Araya reklâm girmeden, istenen zamanda ve süre boyunca
dizi, film izlenebiliyor. Gayet iyi, sıkıntı yok.
Problem şu ki, bir şirketin, bilgileri para karşılığı
alabiliyor olması; arama geçmişinden ne tür içeriklere ilginizin olduğunu
görebilmesi, telefondan lokasyon tespit edilebiliyor olması… Bunun gibi birçok
alanda kişisel hakların ihlâle uğrayabildiği bu verileri işleyebilmek için
yapay zekâ kullanımı ne kadar doğru olabilir? Hele her gün milyonlarca kişinin
ziyaret ettiği bir mecra ise, elde edilen verilerin büyüklüğünü tahmin etmek zor.
Bu şekilde, birileri tarafından kontrol ediliyor olmak bir hayli ürkütücü!
Tıpkı filmlerdeki gibi…
Dünyanın kontrol altına alındığı düzene karşı tedbir
alınmaz ise kendimizi nasıl bir bilimkurgu filminin içinde bulacağımız
düşüncesi bile yeterince kötü.
We Are Social 2020 Raporu’na göre Türkiye’de 62 milyon
internet, 54 milyon sosyal medya ve 77 milyon mobil kullanıcı mevcût. En çok
kullanılan sosyal medya plâtformu sıralaması noktasında ilk sırada Youtube var.
Sıralama tabloda görüldüğü üzere Instagram ve Whatsapp şeklinde devam
ediyor...
İşin aslı şu ki, burada hangi sosyal ağın kaçıncı
sırada olduğu çok da önemli değil. Önemli olan, bunların ciddî rakamlarda
kullanıcı sayısına ulaşmaları ve sosyal medyada geçirdiğimiz süreye ve ilgi
alanlarımıza bakarak bize neyin sunulacağı konusunda bizim adımıza karara
varmaları… Tabiî bu sırada bu mekanizmaya karşı kendimizi ne kadar
koruyabiliyoruz? Nitekim koruyamadığımız zamanlar oldu. İşte tam bu noktada,
öncelikle kişisel haklarımızı korumak ve olumsuzluklar karşısında muhatap
bulabilmek adına Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla 11 maddelik Sosyal Medya
Yasa Tasarısı, Meclis’e sunuldu. Meclis tatile girmeden tasarının yasalaşması
plaâlanmakta.
Bu düzenlemenin üç ana ayağı bulunmakta: Hıza karşı
hızlı yanıt, Türkiye’de muhatap ve ceza kanunlarının sosyal medya için de
geçerli olması…
Buna göre sosyal ağ plâtformlarının, Türkiye’deki
kullanıcıların verilerini Türkiye’de barındırma zorunlulukları olacak. Bu
yükümlülüğü yerine getirmeyenlere para cezası verilmesi öngörülmekte.
Günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yurtiçi veya
yurtdışı kaynaklı sosyal ağ plâtformları, Türkiye’de temsilci bulundurmak
zorunda olacaklar. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyenler için internet trafiği
önce yüzde 50, sonra yüzde 95’e kadar daraltılacak.
Olumsuz içerikler nedeniyle kişiler, içeriğin
kaldırılması ya da erişimin engellenmesi başvurusu yapabilecek. Başvurulara
belirli bir sürede yanıt verilmesi zorunlu tutulup, yine bu yükümlülüğün yerine
getirilmemesi durumunda para cezası uygulanacak.
Sosyal Medya Yasa Tasarısı’nda öncelik, bu sosyal
ağların kapanması değil! Toplumda sosyal medya plâtformlarının kapatılacağı
yönünde algı oluşturulma çabalarını geçiyorum, bu tasarı ile niyet edilen,
kişinin onuru ve özel hayatın gizliliğini korumak ve sosyal medyadaki hakaret,
küfür, taciz gibi olumsuzluklara son vermek.
Bu noktada dünyada da yeni arayışlar ve örnekler
bulunmakta.
Fransa Parlamentosu, 2020 Mayıs ayında sosyal medyada
nefret söylemini yasaklamak için Nefret Söylemi Yasası’nı onayladı. Yasaya
göre, 24 saat içerisinde nefret içeriğini kaldırmayan sosyal medya devlerine
milyonlarca avroluk ceza öngörülmekte. Şirketler nefret söylemi, şiddete
teşvik, ırkçı söylem, dine hakarette bulunan içerikleri kaldırmadıkları
takdirde 25 milyon avroya kadar para cezası ödeyecekler.
İtalya’da 2019 yılının Ekim ayında, “Sosyal
medyaya kimlik ile girilmeli” tartışmaları gündem olmuştu.
Avrupa Birliği, 2016 yılında yalan haber ile mücadele
kapsamında çıkarmış olduğu yasa ile sosyal medya şirketlerinin nefret söylemi
içeren paylaşımları 1 saat içerisinde kaldırmazlar ise 50 milyon doları bulan
cezalara maruz kalacağını ilân etmişti.
Yine ABD, kişisel verilerin gizliliği konusundaki
ihlâlleri öne sürerek Facebook’a 5 milyar dolar ceza kesmişti.
Bu ve benzeri haberleri hatırlayanlarınız vardır
elbet. Görüldüğü üzere, plâtformu kuran bile çözüm arayışında! Türkiye’nin 11
maddelik yasa ile sosyal ağlara kişisel hak ihlâlleri noktasında düzenleme
getirmesi ve bu mecralar aracılığı ile ortaya konulan olumsuz tutum ve
davranışlara “Dur” demesi, yüreklerde serinliğe vesîle oldu.
Önceki haftalarda Tiktok ve Zoom plâtformları ile
ilgili yazmış olduğum yazılarımda da ifade etmiştim, naçizâne dileğim, Büyük
Türkiye’nin kendi yerli ve millî plâtformlarını oluşturarak birçok alanda
olduğu gibi sosyal mecra noktasında da dışa bağımlılığı sıfırlaması. Neden
kendi Twitter’imiz olmasın?
Olumsuzluklardan arınmış plâtformlarda sağlıkla buluşmak dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder