ÖZELLİKLE Türkiye’de ilk vakanın açıklandığı günden bu yana tüm dikkatimizi Koronavirüse verdiğimiz zamandayız. Virüse dair sonuçları dinliyor, izliyor ve okuyoruz. İlk başlarda nedir, ne değildir diye bir keşfe çıktık. Günler ilerledikçe nasıl korunacağımıza dair kurulan cümlelere kulaklarımızı açar olduk.
Diğer taraftan ise virüs, engellenmeye, kırılmaya ve
yok edilmeye çalışılıyor. Artık nasıl korunacağımız ve mücadele yöntemleri
noktasında kısmen de olsa taşlar yerine oturmaya başladı. Alınan tedbirlerin
işe yarayacağına şâhit olduk.
Özetle, hayatımızın odak noktasının sağlığımız olduğu
gerçeği başta olmak üzere bu süreçle birlikte çok şey öğrendik. Öğrenmeye devam
ediyoruz…
Fakat bu mücadele sırasında Koronavirüs kadar
tehlikeli yeni bir salgın tipine de yakalandık. Bu salgına “information”
(bilgi) ve “epidemic” (salgın) kelimelerinin birleşiminden oluşan “infodemi”
adı verilmiş.
Kısaca, “bir problemle ilgili aşırı bilgi
kirliliği” demek…
Peki, nedir bu bilgi kirliliği?
Birçok uzmanın (henüz bu unvanın görev tanımını tam
olarak anlayabilmiş değilim) yaptığı yorum ve bu tür yorumlardan farklı
çıkarımlarda bulunarak negatif yaklaşımlarla bilgi servis edilmesi, bilgi
kirliliği kapsamına giriyor.
Gerek basın yoluyla, daha çok sosyal medya üzerinden
karşımıza çıkan bu bilgiler ışığında infodemi için “sanal ortamda hızla
ve geniş çaplı yayılan dezenformasyon” demek de yanlış bir yaklaşım
olmaz. “Vaka ve ölüm oranlarının sayılarının azlığı/çokluğu”, “Koronavirüs
aşısı bulundu”, “5G ve Koronavirüs” gibi başlıklar için ortaya çıkan haberleri
bir kenara bırakıyorum. Sosyal medyada her gün karşımıza çıkan “Şu
vitamini alırsanız şöyle olur”, “Bu vitamin eksikse böyle olur” veya “Şu
bitkisel ürünler Koronavirüsü tedavi ediyor” gibi onlarca örnek
yazılabilir.
Pandeminin ilk günlerinde büyük oranda portakal ve
limon suları içildiğinden, marketlerde narenciye liste başı idi. Ya zencefile
ne demeli? Belki de zencefil, zencefil olalı böyle ihtimam görmemişti. Neyse,
ben de şimdi buradan isim isim yazarak bilgi kirliliği yapmış olmak istemem…
Bu arada, bunların tüketilmesine asla karşı değilim.
Rabbim yaratmışsa vardır muhakkak biz kulları için faydası.
Benim üzüntüm, pandemi sürecinde kullanımı iki katına
çıkan sosyal medyadaki çarpıtılmış haberlere yahut konuyu saptırmaya yönelik
sayısını bilmeye güç yetiremediğim bilgiye muhatap olmak zorunda kalışımız.
Zaten “infodemi” kelimesinin ardına saklanan amaç,
toplumları bundan olumsuz şekilde etkileyerek toplum psikolojisini bozmak,
kaos, korku ve panik oluşturarak toplumsal bağışıklığı ve direncini kaldırmak.
Bunun netîcesinde de toplumların ruh ve beden sağlığını bozarak mücadeleyi
olumsuz etkilemek. Evet, tam da bu, değil mi?
Koronavirüs salgını sırasında bu terimi ilk kez
kullandığı ifade edilen Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom
Ghebreyesus, “infodemi” adı verilen bu tarz bilginin virüsten daha hızlı
yayıldığını ifade etmiş.
Dünya genelinde pek çok teyit kuruluşunun infodemi ile
mücadele ettiği bilinmekte. Bu bilgileri üretenler kadar paylaşanların da
sorumlulukları ağır. Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah, “Ey iman edenler,
eğer bir fasık size bir haber getirip (verirse), onu etraflıca araştırın (her
anlatılana hemen inanıp kanmayın). Yoksa bilmeden (yanlış yönlendirme sonucu)
bir kavme kötülükle sataşıp ardından bu işlediklerinize pişman oluverirsiniz” (Hucûrat,
6) buyurur.
Ne yapmalı?
Bu durumda infodemi ile mücadelede bireysel olarak,
haberin kaynağını sorgulayıp araştırarak işe başlayabiliriz.
Haberin ve haber içeriğinin tarihlerine dikkat edelim.
Resmî olmayan kurumların açıklamalarını dikkate almayalım. Kaynağından emin
olmadığımız ve teyidi yapılmamış bilgileri paylaşmayalım. Bunlar ilk akla
gelenler…
Türkiye bir de, Koronavirüse karşı mücadele sırasında,
sosyal medyada yayımlanan ve paylaşılan kirli bilgiler ile yurtdışından
pompalanan yalan yanlış içerikler ve haberler hususunda da pandemi sürecinin
sekteye uğratılmaması için gayret gösterdi.
Art niyetli şahıs veya gruplar pandemi sürecini fırsat
bilerek manipülasyonlara devam etmekteler.
“İnfodemi” adı verilen salgının gün geçtikçe artarak
tüm dünyayı ve küresel şirketleri etkilemeye başlamasıyla, Mart’ın ikinci
haftasında Facebook, YouTube, Twitter, Linkedln ve diğer internet plâtformları,
Dünya Sağlık Örgütü ile birlikte hareket etme kararı aldılar. Asılsız ve
uydurma içeriklerin engellenmesi için ortak bir strateji izleyeceklerini
belirttiler.
Olabildiğince doğru ve abartısız haberlerde buluşmak üzere, sağlıkla kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder