MASKE…
Koronavirüsün ilk zamanlarında, “Maske yok!
Kimse bize maske vermiyor!” cümlesi bir kaçış sebebi olabilirdi belki.
Fakat artık bu ve benzeri söylemlere yer yok!
Artık herkesin ulaşabileceği kolaylıkta hijyen maskesi. Kendine ve çevresine saygı gösterip maske takanlara teşekkürlerimi iletiyorum. Bunun yanında, kimileri hâlâ maske takmamak için direnmekle meşgul. Sağlık Bakanımız, “Virüsle maskesiz mücadele edemeyiz” dedi. Son bir ayda maskenin bulaşmayı önlediğini kanıtlayan global araştırmalar yayınlandı. Çene altında ya da burun açıkta olmamak kaydıyla, son günlerde vaka sayılarının artmaya meyilli olduğu günlerde maske takmak zorunlu oldu. Takmayan için belirli bir para cezası getirildi. Keşke yaptırıma gerek kalmasa!
Buraya kadar tamam, sonra başka bir pencere açıyorum
ki gördüğüm manzara şu: Karada ve denizde gezintiye çıkan maskeler ve
eldivenler…
Az evvel maskeyi kullananlara teşekkürlerimi ilettim,
daha büyük teşekkür ise kullandıkları maskeleri yere/denize atmayanlar için
gelsin!
Geçmiş yıllarda dünya birçok salgınla karşı karşıya
geldi; ilk kez bir pandemi, kullan-at maskelerle atlatılmaya çalışılıyor. İlk
kez 1897’de Polonyalı cerrah Johann Mikulicz’in takmış olduğu gazlı bez
maskeler, zaman içinde evrim geçirdi ve şimdiki şeklini aldı.
İyilik yap, maskeni denize atma!
Zaman zaman çıkan haberlerde, maske kirliliği
görüntülerine rastlıyordum. Uzun bir aradan sonra bugün yürüyüşe çıktığımda,
kaldırımlara atılmış maskeleri gördüm. Hâliyle yukarıdaki başlığı yazmamın
uygunluğuna da karar verdim. Çünkü maske kirliliğinin geldiği boyut
ürkütücüydü.
Sormak isterim: Çıkardığımız maske ve eldivenleri
evlerimizin orta yerine atan var mı?
Sorumluluğumuz sadece kendi evlerimizle sınırlı değil.
Sayısız nimetle canlılara hizmet eden içinde bulunduğumuz dünyaya karşı
sorumluyuz.
Kısıtlamaların kaldırılmasının ardından Antalya’da
turistik ve sportif amaçlı dalışlar gerçekleştiren dalgıçlar, çöpe atılmayan
maske ve eldivenlerin sualtı yaşamında kirlilik ortaya çıkardığını belirtmişler.
Oysa bu atıkları deniz kuşları ve kaplumbağaları başta olmak üzere diğer deniz
canlıları yiyecek sanarak tüketmeye kalkışıyorlar. Bu da ölmelerine sebep
oluyor.
Yine aylardır denizlerinden maske ve eldiven
temizlemeye çalışan Fransa, çevreye çöp atmanın cezasını 300 avroya yükseltmeyi
plânlıyor. Atmadan önce, zaten yılda yaklaşık 12 milyon ton plâstiğin dünyanın
sularını kirlettiğini bilelim, yeter! Atalarımız, “İyilik yap, denize at”
demişler, maske ve eldivenleri değil!
Keşke bu başlığı yazmak zorunda kalmasaydım! Fakat
görünen o ki, sorduğumuz soruya cevap aramaya başlamamız yakındır. Çünkü en çok
kullanılan cerrahi maskeler üretilirken, bu maskelerde polipropilen denilen ve
kolay çözülmeyen plâstikler kullanılıyor. Farklı kumaştan yapılanlarda da durum
pek parlak değil.
Maske ve eldivenlerin bırakın etrafa gelişigüzel
atılışını, bu atıkların bertaraf edilişinin bile belli kurallara bağlı olması
gerek. Bundan yola çıkarak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından alınan
çeşitli tedbirler, Nisan ayı içerisinde Bakanımız Murat Kurum tarafından
açıklanmıştı.
Önemli noktalara dikkat çeken Bakanımızın açıklaması,
maske ve eldiven atıkları, kurum ve işletmelerin bina-giriş çıkışları ile ortak
kullanım alanlarına yerleştirilecek biriktirme ekipmanlarında ayrı şekilde
biriktirilecek ve ev ile iş yerlerinde kullanılan maske ve eldiven atıkları,
ağzı kapatılarak iç içe iki torbaya konulup en az 72 saat süreyle insan
temasından uzak bölümde bekletildikten sonra evsel atık olarak belediyeye
teslim edilecekti.
Oysa “Kirlendim!” diye bize seslenen Dünya,
Koronavirüs sürecinde kendini onarıp iyileştirmek için ne çok çabaladı. Kısmen
başardı da... Biz insanoğlu evde durdukça, yollarda daha az araba olunca ve
çevreye zehirli kimyasallar salan fabrikalar çalışmalarına ara verince hava
kirliliği azaldı. Bunun getirisi olarak, bilim insanlarına göre ozon
tabakasında gözle görülür iyileşmeler olduğunu ve dünyanın birçok yerinde hava
kirliliğinin hissedilir oranda azalmaya başladığı açıklandı.
Stanford Üniversitesi’nde görev yapan bilim insanı
Marshall Burke’nin açıklamalarına göre, hava kirliliğindeki azalma sadece
Çin’de 5 yaş altı 4 bin çocuğun ve 70 yaş üzeri 73 bin insanın hayatını
kurtarmış.
Ülkemizde ise İstanbul’un trafiğinde azalmanın
netîcesi olarak, hava kirliliğinin yaklaşık yüzde 30 oranında azaldığı
bilinenler arasında. Doğal olarak İstanbul’un içine çektiği havanın kalitesi
arttı.
İnsanların doğa sahnesinde geri çekilmesiyle ortaya
çıkan boşluğu doğal yaşam doldurdu. Venedik kanallarında yüzmeye başlayan yunuslarsa
bunun en canlı örneği idi.
Özetle, doğa ile iç içe olmamızı gerektiren hayat bir
döngüden ibaret ise, biz insanoğlu, bu döngünün her daim sağlıkla yürüyebilmesi
adına Dünya’yı Dünya’nın merkezine koymalıyız.
Temiz bir Dünya dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder