ŞAŞKINLIK, merak ve bir o kadarda hüzünlü günlerden geçiyoruz. Bu duygular düğüm olmuş boğazlarımızda; âdeta topyekûn savaş durumundayız. Covid-19 pandemisine karşı her geçen gün yeni önlemler hayatımızda yerini almaya devam ederken, hem ülkemizde, hem de tüm dünyada hayat bundan nasibini fazlasıyla almakta. Avrupa önlemleri gün geçtikçe sertleştirirken, biz de olabildiğince evlerimizde kalmak üzere koşullarımızı değiştiriyoruz.
Düşman belli. Görünmez ama çok etkili.
Aynı zamanda da fark edilmesi zaman alan sinsi ve güçlü düşmanın adı
“Koronavirüs”. Belirsizlikler karşısında dünya yoruluyor. Bir zayıf tarafı var,
bizim gibi ayakları olmadığı için gezip tozma kabiliyeti yok. Etrafımızda
gezintiye çıkma gibi bir lüksü asla yok. Gezip tozarak bu virüsü yayan biziz
neticede, insanoğlu... Bu virüsün ağzımıza burnumuza ulaşabilecek elleri
kolları yok. El kol yordamıyla bu virüsü yayan yine bizleriz.
İşte bu nedenlerden dolayı, her gün gerek
Cumhurbaşkanımızın, Sağlık Bakanımızın, doktorlarımızın ve de milletimizi
korumak adına emek verip gecesini gündüz edenlerin vurguladığı “sosyal
izolasyon” son derece önemli!
Önce okullar kapandı, hemen ardından
riskli yerlere uçuşlar iptal edildi. Sonrasında sınırlar, gece kulüpleri,
mağazalar, kuaför salonları ve güzellik merkezleri kapandı. AVM’ler teker teker
kapanıyor… İtalya’da ölenlerin sayısı İran’ı geçerek her geçen gün ciddî oranda
artmaya devam etmekte. “Evlerinizde kalın” çağrısına uymayıp geçiştirmeleri,
sokağa çıkma yasağına uymayanlara uygulanan para cezalarını ödeyip dışarıda
dolaşmaya devam ettikleri için ölen ölene…
İşittiğimiz her yeni haberin ardından
tedbir olarak tercihimiz, süpermarket raflarını boşaltmak ya da maske,
dezenfektan istiflemek olmamalı. Bunların gerekliliğine itirazım elbette yok,
lâkin “tedbir” kelimesinin içeriği bunların çok daha ötesinde. Süpermarketlerin
içinde oradan oraya koşturan insanları, alışveriş sepetlerinin içinde oluşan
tepecikleri görünce, insan bir korku filminin sahnesine tanık olduğu hissine
varıyor. Bu hâl ve tavırları tetikleyen en temel duygu, “korku”.
Aslında hayatta kalabilmek adına her daim
koruyucu bir duygu olan korkunun en ürkütücü tarafı, belirsizlikle yan yana
geldiği vakit ortaya çıkan durum, “endişe” ve “panik”… Harvard Business
Review’de yayınlanan bir makalede, insan milyonlarca yıldır evrilirken korku
sayesinde, doğadaki belki de en güçlü canlı türü olmamasına karşın yaşamını
devam ettirdi. Burada insan beyninin elindeki mevcût bilgiyi işleme, geçmiş ile
karşılaştırma yaparak geleceğe dair tahmin ve öngörüde bulunan ön korteks
(alnımızın hemen arkasında bulunan alan) önemli bir role sahip.
Beynimizin hayatta kalma fonksiyonlarından
sorumlu primitif kısımları, korku ve tehdit/tehlike kaynaklarını tespit
ettiğinde insanı rasyonel bir canlı kılan ön korteks mevcût durumu, geçmiş
deneyimler ve elindeki bilgilerle birlikte analiz ediyor ve nasıl bir tepki
vermesi gerektiğini ortaya koyuyor. Ancak ön korteksin en önemli zayıf noktası,
stres karşısında çevrimdışı kalması. Özellikle belirsizliğin ve olumsuz
haberlerin olduğu bugünlerde geleceğe dair bir öngörüde bulunamamak, sürekli
maruz kaldığımız haberler, hayatını kaybedenlerin sayısının ve tedbirlerin
artmasıyla oluşan korku, ön korteksi çevrim dışı bırakarak hayatta kalmaktan
sorumlu korteks altı ilkel beynin bizim adımıza karar vermesi sonucunda ne
yapacağımızı bilemez bir şekilde, market raflarına saldırır hâlde buluyoruz
kendimizi.*
Duygularımızı baskı altına almak doğru
olmamakla birlikte, onların bizi yönetmesine de izin vermemek gerekir. Olaylar
karşısında gerekli tedbirleri alma noktasında bizi motive etmesine izin
vermenin, daha doğru bir yaklaşım biçimi olacağı kanaatindeyim.
Yine aynı makaleye göre, bu panik havasının
büyümesinde sosyal bulaşıcılık (social contagion) büyük rol oynuyor: Markete
girdiğimizde panik içindeki insanları ve boşalan rafları gördüğümüzde biz de
korkuya kapılarak benzer davranışları göstermeye başlıyoruz. Duyguların,
özellikle de olumsuzların bulaşıcı olduğunu biliyoruz. Buna “duygusal
bulaşıcılık” (emotional contagion) deniliyor.
Dr. Sigal Barsade bunu şöyle açıklıyor:
“Duygular da aynı virüsler gibi kişiler arasında yayılır ve özellikle aynı iş
ortamında çalışan kişiler birbirinin duygu durumunu hızlı bir şekilde alır ve
bu durum muhakeme yeteneğini, verilen kararları etkiler.”*
Ne yapacağı belirsiz bir virüsle karşı
karşıya olabiliriz. Lâkin akıl ve bilim var. Bunların olduğu yerde yağmaya hiç
gerek yok. Panik olmak yerine gereken tedbirleri alarak uyarılara olanca
hassasiyeti göstermektir anlamlı olan. Hayat denilen alfabede
“vurdumduymazlık” kelimesinin yerine “özen” ve “temizlik” kelimelerini koymak
var. “Tevatür” yerine güvenilir kaynaklardan bilgi edinmek ve bunları dikkate
almak var…
Okumuş olduğum kaynaklardan anladığım
kadarıyla, 14’üncü yüzyıldaki veba, şu anda içinde bulunduğumuz manzaradan çok
daha kötü olmuş. Bu nedenle herkesin bilime güvenip komplo teorilerine ve yalan
haberlere prim vermeden, bilim alanındaki uzmanların açıklamalarına kulak
kesilmesi, yapılacak doğrulardan. Tıpkı Montaigne’nin dediği gibi, “Bir sözün
ardından koşmamalıyız, söz bizim ardımızdan koşmalı, işimize yaramalı”.
Sosyal izolasyonu sağlamak adına evde
kalmak bu kadar karamsarlığa kapılacak bir durum olmasa gerek. Bazı değerlerin
farkına varmamıza vesile olacaktır inşallah. Hani sadece telefonla arayıp “Çok
yoğunum” diyerek geçiştirmeye çalıştığımız anne baba ziyaretlerinin önemini,
onları istediğimiz an görebilmenin, hattâ sarılabilmenin değerini anlamamıza
vesile olur inşallah. Canımızın istediği an kalkıp bir yerlere gidebilmenin,
dostlarla istediğimiz an buluşmanın keyfini almaya, eşi dostu gördüğümüzde
zoraki de olsa “Merhaba” demek yerine gönülden selâmlaşabilmeye, evde kaynayan
sıcacık tencerenin kokusunu duymamıza, aynı sofra etrafında buluşup aile
olmanın önemini idrak etmemize, camide cemaatle kılınan namazlardan alınan
hazzın farkına varabilmemize vesile olur inşallah.
Pandemi nedir?
Hepimizin bildiği üzere Dünya Sağlık
Örgütü (WHO), Çin’de ortaya çıkan ve pek çok ülkeye yayılan Koronavirüsü
“pandemi” olarak ilân etti. Kulak aşinası olduğumuz bu kelimenin anlamı nedir
peki? Ulaşabildiğim bilgileri aktarabildiğim kadarıyla, Pandemi tanımına bir
tablo üzerinden giderek ulaşmak istiyorum.
Tablo: Pandemi, epidemi ve salgın
Kaynaklara göre salgın, epidemi ve pandemi
kategorileri ile ilgili tanımlamanın, öncelikli olarak belirli süre zarfında
kaç vaka, vakaların beklenen vaka sayılarıyla karşılaştırılması ve
coğrafik olarak ne kadar yayıldığına bağlı olarak yapıldığı belirtiliyor.
Endemi: Bir grup insan arasında endemik
bir durum oldukça istikrarlı ve öngörülebilir bir oranda mevcûttur. Gözlemlenen
vaka sayısı, yaklaşık olarak beklenen sayı ile aynıdır. Bir grup insan, bir
kasaba veya ilçenin tüm sakinleri veya ülkeler veya kıtalar gibi daha büyük
alanlar olabilir. Örneğin Afrika’da sıtmayı, tropikal ve subtropikal bölgelerde
Dang ve dünya çapında Hepatit-B endemik durumdur. Veya 2014’te Brezilya’da
başlayan ve Lâtin Amerika ile Karayiplerin çoğuna yayılan Zika gibi…
Salgın (outbreak): Vaka sayısında ânî ve
beklenenin üzerinde artış olması gerekir. Daha önce olmadığı bir yerde ortaya
çıkması ve tek bir vakanın olması, salgın tanımı kapsamındadır. Salgınlar
nispeten küçük alanlarla sınırlıdır. Örneğin 2010 Haiti Depremi’nden sonra
Kolera, 1976’dan beri farklı Afrika ülkelerinde birden fazla Ebola salgını
gibi...
Pandemi: En basit tanımıyla dünyada
eşzamanlı olarak çok yaygın bir şekilde çok fazla sayıda insanı tehdit eden
bulaşıcı hastalıklara verilen isimdir. Bir hastalığın pandemi olarak
tanımlanabilmesi için, istikrarlı bir şekilde, dünyanın farklı noktalarındaki
kitleler üzerinde görülmeye başlaması gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO)
tanımlamasına göre, bir hastalığın pandemi olabilmesi için kabaca üç kriter;
yeni bir virüs olması, insanlara kolayca geçebilmesi ve insandan insana kolay
ve de sürekli bir şekilde bulaşması… Dünya nüfusunun üçte birinden fazlasını
enfekte eden ve yaklaşık 50 milyon insanı öldüren 1918 İspanyol gribi, bunun en
ünlü örneği. 2003’te ciddî akut solunum sendromu (SARS) virüsü ve HIV (AIDS)
ile 2009’da ortaya çıkan H1N1 (domuz gribi) virüsü gibi…
Bu sıkıntılı süreci, alınan tedbirlere maksimum düzeyde uyarak minimum zayiatla kısa sürede atlatıp sağlıklı ve aydınlık günlere kavuşmak dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder