ÖNCELİKLE kendi merakımı gidermek adına yapmış bulunduğum araştırmalarım neticesinde farklı kaynaklardan edinmiş olduğum, dünyada ve ülkemizde reklâmın gelişimiyle ilgili birkaç paragraf paylaşarak başlamak isterim.
İnsanlar arasında alışverişin başlamasıyla
reklâmcılığın da başladığı söylenebilir. Reklâmın geçmişi pazarlamadan çok daha
eskiye dayanmaktadır. Pazarlamanın Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çıktığı
söylenirken, Eski Mısır, Yunan ve Roma dönemine ait kalıntılar tam olarak
bugünkü anlamıyla olmasa da reklâm unsurlarını içeren bulguları içermektedir.
Eski Mısır’da kaçan bir esiri bulup getirene “mükâfat vaatlerinin” yazılı
olduğu papirüsler, esirlerin fiyat ve özelliklerinin kazınmış olduğu duvarlar
ve yine Yunan ve Roma şehirlerinde meydan ve köşe başlarındaki taşlar üzerinde
çeşitli malların, sirklerin, gladyatör yarışmalarının ilânları bunlardan
birkaçıdır (Ünsal, 1984).
Bu gelişme, reklâmın kitlesel bir boyut içinde etki ve
yönlendirme gücüne sahip olmasına neden olmuştur.
Avrupa’daki durum açısından bakıldığında, ilk el ilânı
1453’te İngiltere’de, ilk gazete reklâmı ise 1525’te Almanya’da yayımlanmıştır
(Avşar, 2004). Çağımızın en önemli iletişim aracı olan TV reklâmı ise 1941
yılının Temmuz ayında, New York’ta yayın yapan WNBT televizyonunda yayınlanan
“Bulova Saatleri” reklâmıdır. Avrupa’da ise 1954 yılında Monoco televizyonu ilk
reklâmları yayınlamaya başlamıştır (İşmen, 2003).
Ülkemizde reklâmın gelişimine baktığımızda, pazarlama
ve reklâmcılık sektörlerinin dünya çapında gösterdikleri gelişme ve iletişim
olanaklarının artması ve küreselleşmenin etkisiyle Türkiye’yi de çok kısa bir
sürede etkilemiştir. Ülkemize geç gelen matbaa sonucu 19’uncu yüzyıl
ortalarında ilk basılı reklâm örnekleri 1842 Ceride-i Havadis ile 1864
Tercüman-ı Ahval gazetelerinde yer almaktadır. Yine önceki dönemlerde
çığırtkanlar ve tellâllar vasıtasıyla yapılan reklâm çalışmaları, reklâmcılığın
sadece göze değil, kulağa hitap eden tarzının eskilerden beri var olduğunu da
göstermektedir. Reklâmların bu sesli hâli ise radyo reklâmcılığının ilkel bir
örneği olarak kabul edilmektedir (Seymenoğlu, 2009).
Yazılı basın reklâmlarını 1951’de yapılan düzenleme
ile radyo reklâmları izlemiş, 1972 yılında ise TRT, ticarî reklâm yayınına
başlamıştır. Özel televizyonların açılması ile görsel ve işitsel iletişim
teknolojilerinde kaydedilen çok yönlü ilerlemeler neticesinde günümüz olanaklarına
ulaşan reklâm sektörü, hem üretici, hem de tüketici açısından önemli bir hizmet
pazarı hâline gelmiştir. Reklâm sektöründeki kurumsallaşmanın ilk adımı,
1984’te Reklâmcılık Derneği’nin kurulmasıdır.
1995 yıllından itibaren büyük firmalar interneti iletişim
aracı olarak dikkate almaya ve kullanmaya başlamışlar, 2003 yılı başlarından
itibaren reklâmcılıkta internet kullanımı, reklâm verenlerce tercih edilen bir
ortam hâline gelmiştir (Gün, 1999). Özellikle reklâmcılık alanında internetin
kullanılmaya başlanmasıyla reklâmcılık hareketlerinin evrensel boyutlara
taşındığı söylenebilir.
Yıl 2018… Artık iletişim alanı her geçen gün bir adım
daha genişleyerek, tıpkı uçsuz bucaksız bir deniz misâli çok çeşitli kitle
iletişim araçlarından oluşmaktadır. Buradan yola çıkarak, bu medya araçlarıyla
çok geniş kitlelere ulaşabilmek ve bunları etkilemek mümkün hâle gelmiştir. Her
geçen gün hem sayıca artarak, hem de genişletilmiş içeriklerle sık biçimde
karşılaştığımız reklâmlar, hayatımızın bir parçası hâline gelmiştir. Reklâm
şirketleri, öncelikle en yaygın medya türlerinden biri olan, aynı zamanda
evlerde, girdiğimiz her odada, sadece bir açma kapama tuşu uzaklığında bulunan
televizyona odaklanmıştır.
Televizyonu izlediğimiz süre zarfında her yaş grubuna
yönelik reklâmlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bununla birlikte reklâmcılar,
geleceğin tüketicileri konumunda bulunan ve aynı zamanda erken yaşlarda marka
tercihleri oluşan çocukları hedef kitle olarak ilk sıraya koymaktadırlar. Gerek
görsel, gerek işitsel aracılar vasıtasıyla çocuklarda satın alma davranışını
oluşturabilmek adına, çocukları hem zihinsel, hem de psikolojik açıdan
etkileyerek ve yönlendirerek etki altına almaktadırlar. Yapılan araştırmalarda,
marka tercihlerinde çocuklar, en çok reklâmlardan etkilenerek (yüzde 66
oranında) kendi markalarını kendileri seçmektedirler. Erken yaşlarda, henüz
konuşamayan ve okuma yazma bilmeyen çocukların, ürünlerin görsel ve işitsel
özelliklerinden markaları tanıyarak bu doğrultuda tercih yaptıkları aşikârdır.
Çocuk ve reklâm
Henüz yedi yaşındaki ikiz yeğenlerimle markete
gittiğimde tanık olduğum manzara, hemen hemen tüm ürünler konusunda fikir
sahibi olmalarıydı. Dikkatimi çeken, bildikleri ürünlerin kendi yaşlarına
uygunluğundan çok daha ötesi, diğer ürünlere reklâmlardan kulaklarında kalan
izler sayesinde yabancı olmamalarıydı. Bir taraftan şaşırdım, diğer taraftan da
reklâmların ne derece etkili olduğuna bir kez daha şahit oldum. Reklâmların en
çok akılda kalıcılığını sağlayan cıngıllar sayesinde, sapsarı civcivlerin taşıdığı
şampuanı, yine bilinen Rus şarkısı “Kalinka” sayesinde büyük küçük herkesin
diline dolanan kremin ismini, “Büyüdüm Büyüdüm” şarkısıyla içilen sütleri
çocuklar nasıl bilmesin? Anadolu’daki küçücük bir köyde yaşayan, büyük
hayâllerini gerçekleştirmeye çalışan dört çocuğa imkân sağlayan havayolunu
nasıl unutsun ki çocuklar? Çünkü verilen mesaj umut doluydu. Eğer çok istersek
tüm hayâllerin gerçekleşebileceğini gözler önüne sermekteydi. İşte tam da bu
yüzden takdir ediyorum reklâmları!
Çocuklar gerek kendilerine yönelik ürün reklâmlarında,
gerekse biz ailelerinin tüketimine yönelik ürünlerin reklâmlarında, aktarılan
mesajların ifadelerinden ve görüntülerinden doğrudan etkilenmektedir.
Televizyon reklâmları ile sık karşılaşan çocuklar için reklâmlar birinci bilgi
kaynağı olmaktadır.
Markaların kitle iletişim araçlarında görsel veya
sesli olarak sıklıkla tekrar edilen ilgi çekici reklâmlar nedeniyle çocukların
çoğu zaman ürün tercihlerini marka ile belirlemelerine neden olmaktadır.
Kendilerinin, hatta çerçeveyi daha da büyütüyorum, ailelerinin satın alma
davranışını belirlemede aktif rol almaktadırlar. Reklâmları yapılan gıda
ürünlerinden, oyuncaklardan veya çizgi film karakterlerinin işlendiği tüm
ürünlerden hangimiz almadık ki? Ya da evlerimizdeki televizyonu satın alırken
çocuklarımızın taleplerini göz önünde bulundurmadık mı?
İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, bir çocuk
18 yaşına gelene kadar yaklaşık 140 bin televizyon reklâmı seyretmektedir. Beş
ilâ altı yaşındaki çocukların yüzde 60’ı, okuma yazma bilmedikleri hâlde bir
meyve suyunu, markasını söyleyerek ve bu marka üzerinde ısrar ederek
istemektedir. ABD’de NBC tarafından yapılan bir araştırmada, televizyonda
reklâmı yapılan bir malın çocuklar tarafından sadece tanınmakla kalmayıp aynı
zamanda istenildiği de saptanmıştır. Yine aynı araştırma kapsamında her 5
anneden 3’ünün, çocuklarının isteğini karşılamak amacıyla kullandıkları
markalardan vazgeçerek reklâmı yapılan markayı satın almak durumunda kaldıkları
belirlenmiştir. Okula giden çocukların reklâmda söylenenlerin doğru olduğunu
kabul etme oranı yüzde 43, gösterilenlerin gerçeğe uygun olduğu düşüncesini
taşıyanların oranı yüzde 58, bütün reklâmları sorgulamadan kabul edenlerin
oranı ise yüzde 20-22 arasındadır.
Çocukların yaşları ilerledikçe reklâmlarda söylenen ve
gösterilenlere inanma oranları giderek azalmaktadır. Ancak bu, reklâm ve
program ayrımının sağlanmasıyla gerçekleşmeye başlamaktadır. Bu ayrımı
yapabilme yaşı Türkiye’de ortalama 9’dur (Elden ve Ulukök, 2006).
Paragraf sonuna nokta koyarak çocuklarla (ki benim
çocuklarımın biri üniversite üçüncü sınıf, diğeri lise ikinci sınıf öğrencisi)
alışveriş merkezine gittiğimizde, çoğunluğunu çeşitli yaş gruplarından
çocukların oluşturduğu bir insan seliyle karşılaştık. Benim açımdan süper oldu!
“Neden?” diye sorarsanız, çeşitli yaş gruplarından birçok çocuğu, yazdığım
yazıyla alâkalı gözlemleme fırsatı yakalama imkânı bulduğumu söyleyebilirim.
“Televizyon reklâmlarının çocukları ne kadar etkilediği noktasında
yazdıklarımda abartı var mı?” diye kendimi sınavdan geçirdiğimde, eksikliklerle
dahi karşılaştım.
Çocuklarla “Ne yiyelim?” diye etrafımıza bakınırken,
çocukların yemek istediği yemeğin markasını ve mönünün ismini reklâmlarda
telâffuz edilen sloganla birlikte söyleyerek, konuşmaya başlamayan çocukların
işaret ederek veya önüne gidip durarak annelerine gösterdiklerini, hatta
ebeveynlerine “İyi! Hadi biz de ondan yiyelim o zaman” dedirttiklerini
işittiğimi altını çizerek ifade etmek istiyorum.
Çocuklara neyi nasıl veriyorsak, öyle
öğreniyorlardı
"Ancak tehlikeli bir durum var!" diyor
Martin Lindstrom, "20-30 yıl sonra ulaşabildiklerinden çok daha fazlasını
bekleyen ve büyük olasılıkla üzüntülü olan bir nesil göreceğiz. Çünkü
isteklerine ulaşmak için çalışmaya alışkın değiller".
Sonuç olarak, televizyon reklâmları, ürünler hakkında çocuk tüketiciler için dış dünyaya açılan bir kapı olup, çocukları bilgilendirdiğini, çocuğun tüketici olarak gelişiminde yararlı bir rol oynadığını göz ardı etmemizin çok doğru bir yaklaşım olmadığını düşünmüyor değilim. Bunun yanında, gereksiz ve abartılı tüketime teşvik ederek sağlık, kültür, beslenme ve ahlâk değerleri açısından da olumsuz etkiler bulunabilmektedir. Bu konuda reklâmcılara düşen, çocuklara yönelik reklâmları etik çerçeveler etrafında hazırlamak ve sunmaktır. Devletinse yapması gereken, bu çerçeveler etrafında reklâmları daha sıkı denetlemek, çocukların reklâmlardan zarar görmelerini en aza indirecek tedbirleri almaktır.
İşmen, K; Bazen Öyle Bir Ajans Düşlüyorum ki! Reklâm Halkla İlişkiler ve Ötesi. İstanbul: Mediacat Yayınları, (2003).
Seymenoğlu, Y; Televizyon reklâmlarında iknanın belirleyicileri “animasyon karakter kullanımının tüketicilerin ikna sürecine etkisinin belirlenmesine yönelik bir araştırma.” Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, (2009).
Gün, F; Bütünleşik Pazarlama İletişiminde Elektronik Reklâmcılık ve Uygulamaları. (1999).
Elden, Müge ve Ulukök, Özkan; “Çocuklara Yönelik Reklâmlarda Denetim ve Etik” Küresel iletişim dergisi, Sayı 2, s: 2-8, (2006).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder